Bazen bildiğimiz bir kokuyu duyduğumuzda bize belli anıları hatırlatması oldukça tanıdık geliyor, bazen çocukluk anılarımıza kadar götürüyor bizi. Böylelikle çoğunlukla bir anılar silsilesine sürükleniyoruz. Kokular, hissettiğimiz yeri, o esnada orada bulunan kişileri ve o anki hissettiklerimizi bile bize tam olarak anımsatıyor. Peki beynimizde o an neler oluyor da bunları düşünüyoruz?
Amerikalı nörologlar, tanıdığımız bir koku ile kokunun ilişkili olduğu anı nasıl hatırladığımıza; daha da ayrıntılarına inmek gerekirse beynin hangi mekanizmasının bunu sağladığına dair bir araştırma yapmışlar. Tanımlamasını tam olarak gerçekleştiremediğimiz durumlarda kokuyu herhangi bir cisimle de bağdaştırabiliyoruz; sözgelimi, “anneanne evi kokusu” buna güzel bir örnek. Bu andan itibaren de o evdeki eşyalar, yaşanılan belirli anlar bir bütün oluşturarak zihinde canlanıyor. O halde, daha önce bildiğimiz bir kokuyu hissetmenin, ilişkili olduğu anıları hatırlatmasına izin veren beynin hangi mekanizması?
16 Nisan’da Nature dergisinde yayınlanan bir çalışmaya göre, bu mekanizma, iki bölge arasındaki beyin dalgaları aracılığıyla gerçekleşiyor; bunlardan biri ikincil koku alma bölgesi olarak da bilinen, koku depolanması ve bir sonraki karşılaşmada hafızadaki koku ile kıyaslanmasında temel kısım olan entorhinal korteks; bir diğeri ise hipokampüs (beyin çıkıntsı) olarak adlandırılan, hafızada çok önemli bir yeri olan ve bize geçmiş olayları hatırlatan beynin zonu. Hipokampüs, koku alma soğanının hemen yanında yer alıyor. Bu da koku ile anıların ilişkilendirilmesinde anlamlı bir çıkarım olarak kabul ediliyor.
Büyükannemin evinin kokusu
Büyükannemin evindeki oyuncak dolabının kendine özgü bir kokusu vardı. Tarif edemeyeceğim bir koku. Şimdi arada bir burnumda o kokuyu duyarım. Kokuyla birlikte bazı anılar da canlanır, kaybolduğunu sandığım anılar; büyükannem, onun evine gidişim, oradaki oyuncaklarla oynayışım… Peki, nasıl oluyor da kokular unuttuğumuzu sandığımız anıları canlandırabiliyor? BBC Türkçe’de yayınlanan Tom Stafford makalesinde; “Nöroloji biraz dedektif hikayesi gibi bir şey; nedeni bulmak için ipuçları aramak gerekiyor” diyerek ipuçlarını incelemeden önce, bu konudaki mevcut bilgileri irdeliyor.
Karmaşık Duyular
Koku alma duyusu en eski duyudur; havadaki ve sudaki kimyasal maddeleri algılamak için gelişen, bakterilerin bile sahip olduğu ilkel duyulara kadar uzanır. Görme, işitme ve hatta dokunma duyusundan önce, canlıların etraflarındaki kimyasallara tepki verebilmesi için koku alma duyusu gelişmiştir önce. Görmek, insan gözündeki dört ışık duyargası ile mümkündür. Buradaki alıcı işlevi gören hücreler, ışığı beynin anlayacağı dilden elektrokimyasal sinyallere dönüştürür. Dokunma duyusu ise en az dört tür basınç ve ayrıca sıcak, soğuk ve acıyı algılayan çeşitli alıcılara bağlıdır. Fakat bunlar koku alma duyusunun yanında gölgede kalır. Çünkü insanda koku almayı sağlayan 1000’den fazla alıcı vardır. Bunlar yaşadığımız sürece yenilenir ve alışkın olduğumuz kokulara göre değişir. Bu karmaşık yapı çok sayıda farklı kokuyu birbirinden ayırmamızı sağlar. Ancak ayırabildiğimiz kokuların hepsi için bir isim bulamayız. Belki de hakkında en az konuştuğumuz duyumuz koku almadır. Bir şeyin nasıl göründüğünü ya da duyulduğunu iyi tarif edebilir, ama iş kokuya gelince onu bağlantı kurduğumuz şeyle ifade etmeye çalışırız; örneklendirecek olursak “çiçek gibi”, “ıslak köpek gibi” olarak tanımlarız. Yani kokuyu, o kokuyu yaratan nesneyle ifade ederiz: “hindistan cevizi”, “taze ekmek” gibi… Hafıza ve Koku Bu bilgileri tekrarladıktan sonra, şimdi de önemli ipuçları neler diye bakalım?
Beyinde kokuları işleme koyan ve “koku alma soğanı” olarak adlandırılan bölge, beyin çıkıntısı (hipokampüs) ile yan yanadır. Denizatı şeklindeki bu soğan, beyin zarından (korteks) gelen tüm bilgilerin toplandığı yerdir.
Nörologlar hipokampüsün yeni olaylar için hafıza yaratmada önemli bir işlevi olduğunu tespit etti. Beyninin bu bölgesi hasara uğrayan kişiler hatırlamada zorluk çeker. Bisiklet sürme gibi yeni becerileri ve kişilerin isimleri gibi yeni bilgileri öğrenseler de bunlara dair hafıza oluşturamazlar. Bu aralıklı “epizodik hafıza”, işte benim büyükannemin evine yaptığımız ziyareti hatırlarken söz konusu olan hafızanın ta kendisi. Koku alma soğanı, yani kokunun beyindeki yeri, bu tür hafızanın kaynağı olan hipokampüsün yanında olduğu için kokular bazı anıları çağrıştırıyor diyebiliriz.
Derinlere Dalmak
Fakat bu ipucu ne kadar güçlü olsa da dolaylı ve duruma bağlıdır aslında. O yüzden ikinci bir ipucu sunmak gerekir. Duyular arasında kokunun özgün özelliği doğrudan beynin derinliklerine gitmesidir. Oysa örneğin görme ve işitme duyuları gözde ve kulakta, yani ilgili organlarda başlar ve beynin diğer bölgelerine geçmeden önce, aktarma merkezi işlevi gören talamusa, yani ara beynin orta bölümüne geçer. Koku alma duyusu ise talamusa uğramadan doğrudan koku alma soğanına gider. Talamusta duraklamanın diğer duyular açısından nasıl bir işlev gördüğünü bilmiyoruz; ama diğerlerinin oluşturduğu sinyallerin beyindeki işlem merkezinden “daha uzakta” olduğunu söyleyebiliriz.
Kokuları kelimelere dökmenin zorluğu bundan kaynaklı olabilir mi? Ya da derinlerde saklı kalmış anıların canlanmasını tetikleyebilir mi? Araştırmalar, olay ve olguları kelimelerle ifade etmenin hafızaya yararı olduğunu gösteriyor; fakat bu aynı zamanda konuyla ilgili duyguların azalmasına da yol açıyor.
Anılarımızdan söz ederken olayı ve onun yarattığı deneyimi de hatırlamaya başlarız. Büyükannemin oyuncak dolabına dönersek… Çocuk burnumun koku alıcıları dolabın kokusunu almış. Hiç isim bulamadığım bu koku doğrudan beynime hareket edip deneyimleri kodlayan bölgenin yanına yerleşmiş. Orada, dolapla ilgili, kelimelere hiç dökülmemiş, bilinçli olarak hatırlaması güç ama yine de hafızamda yer etmiş diğer anılarla karışmış. Yıllar sonra bugün o kokuyu aldığımda o çocukluk günleri geri geliyor işte…